“Zor iş, zamanında yapmamız gereken fakat yapmadığımız kolay işlerin birikmesiyle meydana gelir.”

Jan Jack Rousseou

 

Hepimiz önce bize zevk veren, sevdiğimiz işleri yapmak ister, sevmediklerimizi sona bırakırız. Sabah işe gittiğimizde önce en sevdiğimiz işlerden başlarız. Bir büro işinden örnek verelim, örneğin dışa dönük bir kişiysek hemen toplantılar koyarız, insanları çağırır, görüşmelerimizi tamamlarız. Sonra mail’lerimize bakarız, akşama doğru Excel, Word, PowerPoint dosyalarımızı açıp gerekli hazırlıkları yaparız. Teknik konulara daha ilgi duyuyorsak, sabah teknik çalışmalarımıza odaklanır, görüşmeleri sonraya bırakırız. Müşteri ziyaretlerini olabildiğince geciktirir veya kısıtlı zamanlara sığdırırız. Personel görüşmelerini kısa tutarız. Diğer işler yetişmediğinde görüşmeleri iptal ederiz veya erteleriz. Bir konuya çok yoğunlaştığımızda telefonlara çıkmayız, günlerce mail’lere cevap vermez, her şeye duyarsız kalırız.

 

Öyle kişilerle karşılaşırız ki, ona sevmediği bir işi asla yaptıramazsınız. Başınıza gelmiştir, bir personelinize çok acil diyerek vermiş olduğunuz bir görevi saatlerce, hatta günlerce süründürmüş, o anda yoğunlaştığı işin bitmesini beklemiş ve geç kaldığı için firmayı önemli bir problemle karşı karşıya bırakmıştır.

 

Satış ekiplerinde sıklıkla karşılaşılan durumlardan biridir. Genelde bildikleri, rahat ettikleri bölgelere yoğunlaşırlar, başka bölgelere kolay gönderemezsiniz. Root planları yaparsınız, bir müddet sonra yine kendi istedikleri bölgelere yönelirler ve sizi ikna edecek pek çok argüman bulurlar. Satış ekipleri genellikle Anadolu’ya da gitmek istemezler, sürekli seyahat etmek onlara zor gelir. O yüzden firmaların Anadolu’ya açılmaları kolay olmaz, satışlar genellikle bulundukları şehirle sınırlı kalır.

 

Bu durum tamamen doğal yapımızdan kaynaklanıyor, anormal bir şey değil. Birçok bilge, “başarının sırrı sevdiğin işi yapmaktır” derken boşa söylemiyor. Sevdiğimiz şeyleri istekle yaparken aldığımız verimi, gösterdiğimiz başarıyı mecburiyetten yaptıklarımızda gösteremiyoruz.

 

Yemek, aşkla yapılmadığında lezzetsiz oluyor. Annemin iş dönüşü alelacele ve yorgun halde yaptığı yemekler tatsız-tuzsuz olurdu. Ya yağı ya tuzu eksik, ya fazla pişer ya yanar, mutlak bir hata olurdu. Aynı annem hafta sonları misafir ağırlayacağı zaman klasik müziğini açar, tüm gün mutfakta kalır, öyle yemekler yapardı ki, herkes onun yemeklerinin lezzetinden bahsederdi.

Doğal yapımızdan kaynaklanan bu durumların farkında olmamız ve üstesinden gelmemiz gerekiyor. Eğer profesyonel bir aşçıysanız, her gün yaptığınız o yemeği severek yapacaksınız. Gerekiyorsa o gün işe bıçak bileyleyerek başlayacaksınız. Eğer et pişirmeyi çok seviyor, ama balıktan nefret ediyorsanız iyi bir aşçı olamayacaksınız. Balığı da aynı aşkla, aynı profesyonellikle pişirebiliyor olmanız gerekiyor. Gelen müşteriniz eti sevmeyen bir balık düşkünü olabilir.

 

Size neyi yapmak en zor geliyor ve neye en çok direnç gösteriyorsanız, işte o anda öğrenmeniz gereken dersle karşı karşıyasınız. Direncinizin sizi yapmanız gerekenden alıkoymasına izin vermeyin. Kendinizi gözlemleyin, nasıl direnç gösterdiğinizin farkına varın ve kendinizi zorlayarak yapmanız gerekeni zamanında yapın.

 

İş hayatında verdiğimiz açıklardan bazıları, sevmediğimiz şeyleri geri plana atmaktan kaynaklanır. Ertelenen problemler bize geçici rahatlıklar yaşatırlar, ama karşımıza daha da büyümüş olarak çıkarlar. Bu bizi komple bir yönetici olmaktan uzak kılar. Konu uzmanı veya orta düzey olarak kalırız. İşin öncelikleri her gün değişir. Bazen günlerce, sevdiğimiz değil sevmediğimiz şeyleri yapmak durumunda kalabiliriz.

 

Başarıya götüren kriterlerden bir tanesi de sevdiğimiz işleri değil, sevmediğimiz işleri yapabilme becerimizdir.

The post Sevmediğimiz İşleri Yapabilme Becerisi appeared first on Dönüşüm Yönetimi Merkezi – Yönetim Danışmanlığı.